Demir Leydi’nin çöküşü. Darbe sonrasında Bangladeş’i neler bekliyor?
14 mins read

Demir Leydi’nin çöküşü. Darbe sonrasında Bangladeş’i neler bekliyor?

Sadece birkaç hafta önce hayal bile edilemeyecek bir olayla Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina on buçuk yıllık kesintisiz iktidarına son vererek görevinden istifa etti ve ülkeden kaçtı. Bangladeş’te birçok kez iktidarı ele geçirmiş olan ordu, ülke çapındaki halk ayaklanmasının güvenlik güçlerini alt etme tehdidi karşısında Hasina’yı ülkeyi terk etmeye çağırdı.

Gerçeküstü sahnelerde protestocular başkent Dakka’daki başbakanlık konutunun odalarında dolaşarak mobilyaların üzerine uzandı, fotoğraf çektirdi ve yağma yaptı. Askeri kanadın lideri Waker-uz-Zaman’ın dizginleri ele aldığını gösteren haberlerin gelmesi bu görüntülerin peşi sıra geldi. Darbeciler Bangladeş’te yeni seçimler öncesinde geçici bir hükümet kurma sözü verdi. Ancak geçiş hükümetin nasıl kurulacağı hala belirsizliğini koruyor.

Hasina’nın düşüşü Bangladeş tarihinde inişli çıkışlı bir dönemin sonuna işaret ediyor. Son yıllarda ülke, dünyadaki küreselleşme ve kalkınma politikalarının “poster çocuğu” olarak anılıyordu; ekonomi hızla büyüyor, gelirler artıyor ve çeşitli sosyal göstergeler olumlu yönde ilerliyordu. Diğer tarafta ise Hasine ve partisi Avami Ligi, genişleyen ekonomik eşitsizliği, gençler arasında baş gösteren yüksek oranı gibi “provakatif verileri” sümen altı etti.

Hükümetten ve ekonomiden duyulan memnuniyetsizlik Temmuz ayı başında Dakka’da patlak veren ve kısa sürede ülke geneline yayılan protestoları körükledi. Hasin,a geçmişte de yaptığı gibi gösterileri acımasızca bastırdı. Güvenlik güçleri sadece birkaç hafta içinde yüzlerce kişiyi öldürdü ve protestocuların kimliği dahi tespit edilemeyen cesetlerini öylece sokaklara bıraktı. Cesetleri toplama işi ülkedeki yardım gruplarının vicdanına terk edildi. İktidar, Ağustos başında yeni bir gösteri dalgasını daha 90 kişinin kanına girerek bastırdı. Ancak bu son katliam bardağı taşıran son damla oldu. Halkın canına tak etti ve Bangladeşliler sokaklara döküldü. Asker olaylara el attı ve neticede Hasina, askeri helikopterle alel acele Hindistan’a kaçmak zorunda kaldı.

Hasina rejiminin temelde ne kadar kırılgan bir yapıya sahip olduğunu gözler önüne seren bu olaylar, uzun bir süre boyunca muhalefetin meydan okumalarına karşı dayanıklı ve dirençli görünen Bangladeş rejiminin birkaç saat içinde çökmesine neden oldu. Hasina’nın kaçışı aynı zamanda ülkenin kurucusu olduğunu iddia ettiği babasının etrafında ördüğü “karizmatik kurucu lider” doktrininin de çöküşü demekti.

Protestocular 5 Ağustos’taki kargaşanın ortasında Hasina’nın babası için yaptırdığı anıt müzeyi yaktı, yıktı. Ancak en önemlisi Hasina’nın devrilmesi Bangladeş’te daha önce görülmemiş şekilde gerçekleşti. Pek çok uzmana göre Hasina’yı “herhangi bir partiye bağlı olmadığı halde ülkenin siyasi manzarasını yeniden şekillendirebilen kitlesel bir taban hareketi” devirdi. Bu her ne kadar tartışmalı olsa da en azından olayların başladığı ilk günler için kabul edilebilir bir gerçek. Şayet bu hareket gerçekten lidersiz ve herhangi bir “bağlantıdan” ari ise ülkenin geleceğini büyük belirsizlikler yumağı bekliyor olabilir. Bangladeşliler şimdilik Hasina rejiminin sona ermesini kutlasalar bile bundan sonra olacaklar konusunda yakın bir zamanda endişelenmeye bağlayabilirler.

DÜDÜKLÜ TENCERE KAYNADI

Ülkenin 1971 yılında Pakistan’a karşı verdiği bağımsızlık savaşına önderlik eden karizmatik milliyetçi lider Şeyh Mujibur Rahman ya da daha çok bilinen adıyla Mujib’in kızı olan Hasina, istifa edip ülkeden firar etmesine kadar dünyanın en uzun süre görev yapan kadın devlet başkanı ünvanına sahipti. Time ve Forbes onu defalarca dünyanın en güçlü insanları arasında gösterdi. The Economist tarafından “Asya’nın Demir Leydi’si” unvanı verildi. Ancak o, elindeki gücü sık sık kötüye kullandı.

İkinci başbakanlık görevine başladığı 2009 yılından bu yana Bangladeş çeşitli demokrasi endekslerinde ve basın özgürlüğü ölçümlerinde dibi gördü. Hasina sadece ülkesinin yönetimine değil demokrasinin önündeki önemli engellerin kaldırılmasına, yargı bağımsızlığının kısıtlanmasına ve sivil toplum ile basının baskı altına alınmasına da başkanlık etti. Bangladeşli muhalefet partileri ve gençler, çeşitli vesilelerle bu eğilimlere karşı çıkmaya çalışsa da Hasina hükümeti bu gösterileri her zaman sertlikle bastırdı.

Hasina’nın günden güne artan otoriterliği ülke ekonomisinin kötüye gittiği bir dönemde zirve yaptı. Geçtiğimiz on yıllarda Bangladeş önemli bir ekonomik büyüme kaydetmiş gibi görünüyordu ve ülke uluslararası camia da “bir başarı öyküsünün usta kalemi” olarak takdim ediliyordu. Ancak pek çok ekonomist artık bu istatistiklerin pek de güvenilir olmadığını anlamış durumda.

Beri yandan ülke ne kadar büyümüş olursa olsun, bunun faydaları en tepede yoğunlaşmaya devam ediyor. Bangladeşlilerin en zengin yüzde onu ülkenin toplam gelirinin yüzde 41’inden fazlasını elinde tutarken en alttaki yüzde on ise yüzde birin biraz üzerinde pay aldı.

HASİNA’NIN DEVRİLMESİ

Binlerce Bangladeşliyi sokaklara döken ikinci neden ise derinlerde yatan ekonomik ve siyasi hak mahrumiyeti duygusu oldu. Son yıllarda elektrik gibi temel ürünlere yapılan zamlar ortalama Bangladeşlilerin canını fena halde yaktı. Bu arada vatandaşlar, hükümet büyük gösterişli altyapı projelerinin çoğalmasını emrederken hükümet yetkilileri arasındaki yolsuzluğun hız kesmeden devam ettiğini gördü.

Bangladeşliler ve Dünya Bankası da dahil olmak üzere uluslararası gözlemciler, ülkedeki büyük inşaat projelerinin, maliyetleri ilk tahminlerin ötesine fırladığı için azımsanmayacak miktarda rüşvete olanak sağladığına ikna olmuş durumda. Örneğin Dakka’nın güneydoğusundaki Padma Köprüsü başlangıçtaki bütçesinin iki katına mal oldu. Bangladeş halkı aynı zamanda vatandaşlar ülkenin gidişatını etkileme konusunda kendilerini giderek daha yetersiz hissetmeye başladı.

Ülkedeki son özgür ve adil seçim 2008 yılında yapıldı. O zamandan bu yana Hasina ve müttefikleri, seçimlerin yönetilme şeklini değiştirerek iktidar partisi Avami Birliği’ne destek vermenin yollarını buldular. Yerel ve uluslararası gözlemciler de son on yılda seçimlerin düzenlenmesinde pek çok usulsüzlük tespit etti.

Bangladeş ve bölge basında yer alan haberlere göre hükümet, kota sisteminin reforme edilmesine yönelik son hareketin öncülüğünü yapan öğrenci liderlerini gözaltına alarak işkenceye tabi tuttu. Uluslararası insan hakları örgütleri polis ve diğer paramiliter güçlerin Bangladeş’in de taraf olduğu Cenevre Sözleşmelerine aykırı olarak protestocuları dağıtmak için AK-47 silahlarını kullandığına dair kanıtlar topladılar. Hükümet gündüz sokağa çıkma yasaklarını gevşetti, işyerlerinin yeniden açılmasına izin verdi ve şehirlerarası ulaşımı kademeli olarak yeniden sağladı. Ancak bu önlemler Bangladeş’in büyük bir katliama tanık olduğu gerçeğini gizleyemedi.

Halk ayaklanması ne muhalefet partileri tarafından organize edildi ne de yönlendirildi ancak Hasina, protestoları kışkırtmakla muhalefetteki Bangladeş Milliyetçi Partisi ve İslamcı ideolojiye sahip Cemaat-i İslami Partisi’ni suçlayan bilindik anlatıya başvurarak şiddeti “teröristlerin” başlattığı, bunların “vatan haini” olduğu konusunda ısrarcı oldu. Hasina bu grupları suçlayarak ülke içindeki krizi laik bir devleti İslamcı güçlerden koruma savaşı olarak göstermeye, yeni bir “kurtuluş savaşı” illüzyonu yaratmaya ve böylece Batı’yı ya yardımına koşmaya ya da kenarda kalmaya ikna etmeye çalıştı. Ancak bu hamle ne Bangladeşlileri ne de ülkenin dışarıdaki ortaklarını ikna edebildi.

OTOKRATIN ÇÖKÜŞÜ

Hasina’nın düşüşünü hızlandıran olaylar 3 Ağustos’ta öğrencilerin Dakka’da toplumun her kesiminden yüz binlerce insanın katıldığı büyük bir miting düzenlemesiyle başladı. Miting, önceki haftalarda yaşanan yüzlerce ölüme rağmen hükümetin huzursuzluğu bastıramadığının bir göstergesiydi.

Protestocular Hasina’nın istifasından başka bir şey istemiyordu. Başlangıçta Hasina ve parti liderleri bu talepleri ciddiye almamış, kendisine sadık aktivistlerin polisle birlikte bu son ayaklanmayı bastırabileceğini düşünmüştü. Ancak son haftalarda yaşanan vahşetin ardından öğrenciler Dakka’ya ulusal yürüyüş çağrısında bulununca binlerce kişi başkente akın etti ve Hasina kaçmak zorunda kaldı.

Hasina’nın Bangladeş’in uzun süreli hükümdarı olmaktan sürgüne dönüşme hızı fevkaladeydi. Bangladeş’te bürokrasi ve ordu arasındaki patronaj ağları bugüne kadar rejimi ayakta tuttu, ancak bu menfaat sahiplerinin rejime bağlılığı son derece zayıftı. Bunlar ülkelerine sadece mideleriyle bağlı olan bir avuç milliyetçi görünümlü hayduttu: ihaleleri aldılar, çocuklarını devlet kaynaklarıyla dünyanın sayılı okullarında okuttular, Bangladeş’in en güzel topraklarını rüşvet karşılığı adeta peşkeş çektiler, bürokrasiyi, yerel idareleri, vergi muafiyetlerini ve daha nicelerini ele geçirdiler. Hasine ve partisine yapılan en ufak bir eleştiriyi dahi “ülke bekasına vurulan darbe”, bunu yapanları da “vatan haini” olarak yaftaladılar. Yıllar geçtikçe ülkenin güç simsarları halka yabancılaştı ve tamamen devletin kurumlarına bağımlı hale geldi. Bu kurumları alt etmekle tehdit eden kitlesel ayaklanmanın meydan okuması karşısında ise arkalarına bakmadan kaçmak zorunda kaldılar.

Hasina sadece itibarı yerle bir olmuş bir şekilde değil, aynı zamanda babasının etrafında özenle oluşturduğu kişilik kültünü de az çok yok etmiş olarak ülkesine veda etti. Hasina, 1975 yılında bir suikast sonucu öldürülen Mujib’i halkın zihninde ölümsüzleştirmeye ve hem kendi yönetiminin hem de partisinin kahramanlığının simgesi haline getirmek için büyük gayret gösterdi. Ancak şimdi Hasina’nın devrilmesiyle, oluşturduğu kişilik kültü de gücünü yitirdi ve Bangladeş siyaseti üzerindeki etkisini de kaybetti.

Hasina rejiminin sona ermesiyle ilgili en dikkat çekici şey ise elbette bunun nasıl gerçekleştiği. Bangladeş siyasi çalkantılara ya da kitlesel gösterilere yabancı değil. Ancak son on yıllardaki siyasi çekişmeler büyük ölçüde partilerin birbirlerine, özellikle de Avami Birliği ve ana muhalefet partisi Bangladeş Milliyetçi Partisi’ne karşı harekete geçmesi şeklinde oldu. Fakat son protestolarda bu dinamik mevcut değildi. Bunun yerine görünürde hiçbir yerde yokken, özellikle gençlerden oluşan bir taban hareketi Bangladeş siyasetinin merkez sahnesini işgal etmek için ayağa kalktı. Milyonlarca kişi hükümete karşı harekete geçti; bu, Bangladeş’te hiçbir siyasi partinin beceremeyeceği büyüklükte bir ayaklanmaydı.

Hasina’nın devrilmesi Bangladeş ve bölge için elbette tarihi bir an ve en acımasız yöneticinin bile hoşnutsuz bir halkı ancak bu kadar uzun süre oyalayabileceğinin bir başka kanıtı olarak kayıtlara geçti.

Yine de Hasina’nın düşüşünü karşılayan iyimserliğin ortasında endişelenmek için birçok neden var. Ordu, 2007-2008 yılları arasında olduğu gibi şimdi de gösteriyi etkin bir şekilde yönetiyor. Bangladeşlilerin çıkarlarını gözettiğini iddia etse de aslında devletin kendi çıkarları doğrultusunda işlemesini sağlamaya niyetli gözüküyor. Çıkarları ise çoğu zaman hesap verebilirlikten son derece uzak. Ordu, statükonun büyük ölçüde korunduğunu görmek istemekte ve büyük reformları kabul etmeye oldukça mesafeli; böyle bir reformun olmaması halinde Bangladeş birkaç yıl içinde aynı yere gelebilir.

Birkaç ay içinde ordunun yeni seçimlere gitmesi ve seçilmiş yeni bir sivil hükümete iktidarı devretmesi muhtemel. Ancak daha anlamlı bir değişim olmadan, bu geçmişe dönüş anlamına da gelebilir. Hasina’yı deviren gücün en büyük sorunu, henüz yeni bir tür siyasi çözüm çağrısının ötesinde net bir gelecek vizyonu sunamamış olması.

Bangladeş’in muhtemelen anayasal reform yoluyla demokrasisini güçlendirmek, devlet eliyle yaratılan patronaj ağlarını kesmek ve kurumların halk için çalışmasını sağlamak için odaklanmış ve kararlı bir liderliğe ihtiyacı var. Halk hareketinin enerjileri dağılabilir ve ülkeyi ihtiyaç duyduğu değişime doğru yönlendirmekte başarısız olabilir. Evet, Bangladeşliler kahramanca bir çabayla Hasina rejimini devirdi. Ancak şimdi enkazın altından çıkacak olan, gücünü kaybetmiş ve Bangladeş siyaseti üzerinde aynı etkiye sahip olamayacak bir rejim olacağa benziyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir